21 Haziran 2010 Pazartesi

Mutsuzluk



Mutsuzluk insanı olgunlaştırır da, bunca sancılı olması mı gerek?
İnsanlık yüzyıllarca, bundan yol alamadı demek.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Ego



git burdan.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Hayat Memati



Daha çok yazıp, daha az hayat memat işleri hakkında endişelenmem gerektiğini fark ettim.

Ama hayat memat işlerine daha az endişelenirsem, daha çok yazacak konu nerden bulurum, onu da bilmediğimi fark ettim.

Hayat memat işlerindeki endişelerimi yazayım da, üzülmeye az vakit kalsın dedim, o da olmadı, yazdıkça kederlendim.

Ben en iyisi melankoli bir insan olduğumu kabul edeyim, bu hayat memat da, endişeler de siktirsin gitsin.

24 Mart 2010 Çarşamba

And the winner is...



Rol kesmek kızların çokça, erkeklerin ise belirli zamanlarda uyguladıkları bir yöntem.
En çok da birinden kurtulmak istendiğinde.
Ama ne gerek var?
Birine "seni istemiyorum (onu istiyorum)" demekle, manavda domates seçmenin bir farkı yok aslında.
O zaman nedir bu romansın anlamı?
Bir anlamı yok tabi ki.
Ama hayatta böyle şeyler yapıyoruz ki, arkadaşlarımıza anlatacağımız hikayelerimiz olsun.


- Of zor kurtuldum, nasıl uğraştım inanmazsın...

23 Mart 2010 Salı

Neden olmasın?

"Neden olmasın?" Bu 2 kelimeden uzak durmak gerek.
Bu 2 kelime tehlikeli, çok civarında gezmemek gerek.
Ucu açık, sonu belirsiz, kırabilecek, belki de her şeyi mahfedebilecek, belki de mutluluk verecek...
Bu kadar ihtimal arasında gezmemek gerek.
"Neden olsun?" iyidir, oturup, hayatı akışına bırakmak gerek...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Gösterip vermeyen erkek

Bu kategoriye genelde duygusal zekası 0 olan erkekler girer.
Anlatırsın, bak böyle böyle diye, tane tane; ne var ki bildiği tek şey susmaktır.
İstersen parçala kendini, öyle melun melun bakar, gören karşısında ispanyolca konuşuyorsun sanar.
Duygularına cevap vermediği gibi, bir de utanmadan, hiç bir şey yokmuş, öyle bir konuşma olmamış, there is no spoon gibi davranır.
Ama kaşık, kabak gibi ortadadır, kız pilava batırmış yüzüne bakmaktadır.
O da kızı aç zanneder anca.
O kızın o kaşığı o pilava hayırlı bir vesileyle batırdığını asla anlamaz, anlatamazsın.
Hayır bağırsan da anlamamazlıktan gelir.
Canı isteyince o pilavı kaşıklamayı da bilir gerçi paşa torunu.
Ama sonra anca ziyade olur.
Bu kadar metafor da beni bozar, daha net bir ifadeyle;
ulan be adam, kulağına bağıra bağıra okunan ezandan daha da bağırdım hislerimi, hiçbir şey olmamış gibi hala sohbet, muhabbet, pilav kaşıklama felan, ne oluyor?

Hislerin açıklanması -> yüzünde sana karşı gülücük -> ee, noldu şimdi diyince sus pus.

Bunun adı gösterip vermemektir arkadaşım.
Ben bunu bilir, bunu söylerim.

17 Ocak 2010 Pazar

ulan türk erkekleri!

Soul Kitchen'dan çıktım şimdi. Millet shangaylara gidiyor, bizimkiler gaylığa.
Burdan türk erkeklerine sesleniyorum, ne sanıyorsunuz lan kendinizi?
Bir şımarıklık, bir bulunmaz hint kumaşı tavırları...
Hayır bir de şekliniz şemaliniz buna değse neyse dicem ama.
Nedir bu aşırı naz durumları, bu küçük dağları ben yarattım, babam da lord zaten tripleri? Yeter be.
Çok keko bir tabir evet, ama yerinde, erkek olun biraz.
Sevgilinizin arkasından şangaylara gidin, ne bileyim, sınırlar kalksın aradan, sevgiyi belli edin, biraz uğraşın be.
Bir kızın kendini minicik, azıcık, ufacık değerli hissetmesi bile sevgilisi için tüm yaşamını yıkıp tekrar onun için inşa edebilecek güçte etki yaratıyor, farkında değil misiniz?
Ama kızlar uğraşsın etsin, türlü entrikalar, varlığını hissettirme yolları, yok efendime söyleyeyim düşünceli tavırlar filan...
Yok haketmiyorsunuz ki siz.
Teker teker hepinize söylüyorum bakın.
HA KET Mİ YOR SU NUZ.
Ha ama bu lord'ları ısrarla çeken bizler, bal gibi hakediyoruz.

Not:Bu yazı azıcık alkol içermektedir. İstisnalar tabi ki vardır, ama onlar da derdimi anlamıştır, özür beklemez, hak verirler.

8 Ocak 2010 Cuma

"TARAF"

http://nisanyan1.blogspot.com/2009/10/sansur.html

Bu yazıdan sonra kıyamet koptu...

Censeo (değer biçmek, takdir etmek) fiilinden censor (/kensor/) eski Roma’da hem nüfus idaresi hem ahlak zabıtası görevi yapan bir yüksek görevlinin adı. Yaptığı işin adı censura (/kensura/).

Latincenin Kuzey Frengistan vilayetindekonuşulan taşra lehçesinde bu kelimenin telaffuzu ikibin yılda tanınmayacak derecede değişmiş. İnce sesliye bitişen /k/ sesi önce /ts/ sonra /s/ diye söylenir olmuş. Geniz /n/sine bitişen /e/ sesi ağzın gerilerine doğru kaçıp /a/ olmuş. /U/ sesi incelip /ü/ halini almış. Kelime sonundaki –a dişil eki de önce /e/ olmuş, sonra eriyip gitmiş. Modern Fransızca sözcük halâ aslına yakın bir şekilde censure yazıldığı halde /sansür/ diye okunuyor.

Türkçeye gazetenin icadından hemen sonra sansür de gelmiştir. Kelimenin 1900 civarından daha eski örneğini bulamadım henüz, ama tahmin ederim 1865’lerde Tasvir-i Efkâr’ın hükümetle başı derde girdiğinde Babıali’de birileri “fekat bu censure’dür azizim” diye mırıldanmıştır.

*

Şimdi diyorlar ki memlekete özgürlük geldi. Doksan seneden beri tabu olan şeylerden bile artık serbestçe bahsedebilirsin.

Ama bir de ne görelim? Bu sefer başka şeyler sansüre tabi olmuş. Orduya, devlete, Yüce Manitu’ya istediğini söyle serbest, ama iş İlkçağ Arap mitolojisini sorgulamaya geldi mi orada dur diyorlar.

Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!

Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.


Hasan Rua – Lektüel
Lermontov – Yıkıcı Tutku
Taylan -Seviyesiz Siyaset
Kenar -Kenardan
Ali Rıza Esin -Durumsama
5posta – Fekat Bu Censüre’dir Azizim