15 Mayıs 2011 Pazar

138 kelimenin yetmediği anlar.











Gerekirse 10 kere daha o yollarda yürünecek ama boyun eğilmeyecek.

12 Mart 2011 Cumartesi

Smurf and legend... wait for it...



Tüm erkekleri bu kalıba davet ediyorum.

Film için

10 Ocak 2011 Pazartesi

Attention please



Bunalım/Depresyon içerikli yazılar artık dikkatimi çekmiyorsa, dikkatinizi çekerim, dikkatimi biri çekmiş demektir.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Mutsuzluk



Mutsuzluk insanı olgunlaştırır da, bunca sancılı olması mı gerek?
İnsanlık yüzyıllarca, bundan yol alamadı demek.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Ego



git burdan.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Hayat Memati



Daha çok yazıp, daha az hayat memat işleri hakkında endişelenmem gerektiğini fark ettim.

Ama hayat memat işlerine daha az endişelenirsem, daha çok yazacak konu nerden bulurum, onu da bilmediğimi fark ettim.

Hayat memat işlerindeki endişelerimi yazayım da, üzülmeye az vakit kalsın dedim, o da olmadı, yazdıkça kederlendim.

Ben en iyisi melankoli bir insan olduğumu kabul edeyim, bu hayat memat da, endişeler de siktirsin gitsin.

24 Mart 2010 Çarşamba

And the winner is...



Rol kesmek kızların çokça, erkeklerin ise belirli zamanlarda uyguladıkları bir yöntem.
En çok da birinden kurtulmak istendiğinde.
Ama ne gerek var?
Birine "seni istemiyorum (onu istiyorum)" demekle, manavda domates seçmenin bir farkı yok aslında.
O zaman nedir bu romansın anlamı?
Bir anlamı yok tabi ki.
Ama hayatta böyle şeyler yapıyoruz ki, arkadaşlarımıza anlatacağımız hikayelerimiz olsun.


- Of zor kurtuldum, nasıl uğraştım inanmazsın...

23 Mart 2010 Salı

Neden olmasın?

"Neden olmasın?" Bu 2 kelimeden uzak durmak gerek.
Bu 2 kelime tehlikeli, çok civarında gezmemek gerek.
Ucu açık, sonu belirsiz, kırabilecek, belki de her şeyi mahfedebilecek, belki de mutluluk verecek...
Bu kadar ihtimal arasında gezmemek gerek.
"Neden olsun?" iyidir, oturup, hayatı akışına bırakmak gerek...

20 Ocak 2010 Çarşamba

Gösterip vermeyen erkek

Bu kategoriye genelde duygusal zekası 0 olan erkekler girer.
Anlatırsın, bak böyle böyle diye, tane tane; ne var ki bildiği tek şey susmaktır.
İstersen parçala kendini, öyle melun melun bakar, gören karşısında ispanyolca konuşuyorsun sanar.
Duygularına cevap vermediği gibi, bir de utanmadan, hiç bir şey yokmuş, öyle bir konuşma olmamış, there is no spoon gibi davranır.
Ama kaşık, kabak gibi ortadadır, kız pilava batırmış yüzüne bakmaktadır.
O da kızı aç zanneder anca.
O kızın o kaşığı o pilava hayırlı bir vesileyle batırdığını asla anlamaz, anlatamazsın.
Hayır bağırsan da anlamamazlıktan gelir.
Canı isteyince o pilavı kaşıklamayı da bilir gerçi paşa torunu.
Ama sonra anca ziyade olur.
Bu kadar metafor da beni bozar, daha net bir ifadeyle;
ulan be adam, kulağına bağıra bağıra okunan ezandan daha da bağırdım hislerimi, hiçbir şey olmamış gibi hala sohbet, muhabbet, pilav kaşıklama felan, ne oluyor?

Hislerin açıklanması -> yüzünde sana karşı gülücük -> ee, noldu şimdi diyince sus pus.

Bunun adı gösterip vermemektir arkadaşım.
Ben bunu bilir, bunu söylerim.

17 Ocak 2010 Pazar

ulan türk erkekleri!

Soul Kitchen'dan çıktım şimdi. Millet shangaylara gidiyor, bizimkiler gaylığa.
Burdan türk erkeklerine sesleniyorum, ne sanıyorsunuz lan kendinizi?
Bir şımarıklık, bir bulunmaz hint kumaşı tavırları...
Hayır bir de şekliniz şemaliniz buna değse neyse dicem ama.
Nedir bu aşırı naz durumları, bu küçük dağları ben yarattım, babam da lord zaten tripleri? Yeter be.
Çok keko bir tabir evet, ama yerinde, erkek olun biraz.
Sevgilinizin arkasından şangaylara gidin, ne bileyim, sınırlar kalksın aradan, sevgiyi belli edin, biraz uğraşın be.
Bir kızın kendini minicik, azıcık, ufacık değerli hissetmesi bile sevgilisi için tüm yaşamını yıkıp tekrar onun için inşa edebilecek güçte etki yaratıyor, farkında değil misiniz?
Ama kızlar uğraşsın etsin, türlü entrikalar, varlığını hissettirme yolları, yok efendime söyleyeyim düşünceli tavırlar filan...
Yok haketmiyorsunuz ki siz.
Teker teker hepinize söylüyorum bakın.
HA KET Mİ YOR SU NUZ.
Ha ama bu lord'ları ısrarla çeken bizler, bal gibi hakediyoruz.

Not:Bu yazı azıcık alkol içermektedir. İstisnalar tabi ki vardır, ama onlar da derdimi anlamıştır, özür beklemez, hak verirler.

8 Ocak 2010 Cuma

"TARAF"

http://nisanyan1.blogspot.com/2009/10/sansur.html

Bu yazıdan sonra kıyamet koptu...

Censeo (değer biçmek, takdir etmek) fiilinden censor (/kensor/) eski Roma’da hem nüfus idaresi hem ahlak zabıtası görevi yapan bir yüksek görevlinin adı. Yaptığı işin adı censura (/kensura/).

Latincenin Kuzey Frengistan vilayetindekonuşulan taşra lehçesinde bu kelimenin telaffuzu ikibin yılda tanınmayacak derecede değişmiş. İnce sesliye bitişen /k/ sesi önce /ts/ sonra /s/ diye söylenir olmuş. Geniz /n/sine bitişen /e/ sesi ağzın gerilerine doğru kaçıp /a/ olmuş. /U/ sesi incelip /ü/ halini almış. Kelime sonundaki –a dişil eki de önce /e/ olmuş, sonra eriyip gitmiş. Modern Fransızca sözcük halâ aslına yakın bir şekilde censure yazıldığı halde /sansür/ diye okunuyor.

Türkçeye gazetenin icadından hemen sonra sansür de gelmiştir. Kelimenin 1900 civarından daha eski örneğini bulamadım henüz, ama tahmin ederim 1865’lerde Tasvir-i Efkâr’ın hükümetle başı derde girdiğinde Babıali’de birileri “fekat bu censure’dür azizim” diye mırıldanmıştır.

*

Şimdi diyorlar ki memlekete özgürlük geldi. Doksan seneden beri tabu olan şeylerden bile artık serbestçe bahsedebilirsin.

Ama bir de ne görelim? Bu sefer başka şeyler sansüre tabi olmuş. Orduya, devlete, Yüce Manitu’ya istediğini söyle serbest, ama iş İlkçağ Arap mitolojisini sorgulamaya geldi mi orada dur diyorlar.

Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!

Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.


Hasan Rua – Lektüel
Lermontov – Yıkıcı Tutku
Taylan -Seviyesiz Siyaset
Kenar -Kenardan
Ali Rıza Esin -Durumsama
5posta – Fekat Bu Censüre’dir Azizim

26 Aralık 2009 Cumartesi

seni motor



ekşisözlük benim için adeta bir fakbadi.

güncel olarak okuyup, anlayıp, ilgilenmek yerine, sadece ihtiyacım olduğunda arama motoru olarak kullanıyorum.

duyguları incinmiyordur umarım.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Cennetin yerini buldum.



Dışarda geçen saatler sonunda eve gelip, yorganın içine girip, çıplak ayaklarını çarşafa sürtmek inanılmaz bir duygu ya, siz onu bir de topuklu ayakkabıdan sonra deneyin. Pahabiçilemez.

13 Aralık 2009 Pazar

Koyun Psikolojisi



Birilerinin yanlış yaptığını görmek,
sana daha rahat yanlış yaptırıyor.
O iyi de çevresi kötü söylemini çıkaranın bir bildiği varmış demek.

10 Aralık 2009 Perşembe

Berlusconi İstifa?

berlusconi istifa! from cansu elter on Vimeo.



vat dedin gülüm?

Ha bir de



Tüm toplantı boyunca kurumsal kelimeler dışında tek laf etmeyen o kel, gravatlı adamların, toplantıdan çıkarken, kapıda kendi aralarında fısıldaşıp, tarafıma bakıp pis sapık bıyık altı gülüşmeleri. Rezilsiniz.

MAJOR BİR SORUN

"Major bir sorun" diyip duran müşterinin aklını yiyim.

30 Kasım 2009 Pazartesi

eli kalem tutmuş erkek



Romantizm üzerine dersler veren, bakımlı, yakışıklı, kaslı, italyanca bilen, yemek yapabilip, ayak masajından anlayan bir erkek, beni yazan bir erkek kadar etkileyemez.

Çizene de hayranlık duyuyorum, ama yazan çok başka...

25 Kasım 2009 Çarşamba

"red"



"red"dedilmek kırmızı bir duygu;
seni durduruyor, ama gözlerini de hırs bürüyor.
İronik değil mi? Biraz da tehlikeli?

23 Kasım 2009 Pazartesi

şiddetli geçimsizlik



İş hayatı zormuş. kadınlar daha zor.

yanlış.



Yanlış, yapıldıkça diğerlerine kapı açıyor.

ŞŞŞŞ!



Kendine ait bir sırrın olması, gerçekten büyük bir şeyler yaptığının kanıtı.
İyi ya da kötü, en azından düz bir hayat yaşamadım dersin.

29 Eylül 2009 Salı

olmayınca olmuyor


Mesela şu anda hayvanlar gibi çalışmam gereken bir iş var, ama bende tık yok.
bu gece ille çıkacak aradan, ama saatini bekliyorum. İşlerin de biyolojik saatleri var, o saate gelmeden bir nane çıkmıyor çok afedersin.

uyku


Her sabah vapurda bir şekilde göz aşinalığım olan insanlar, siz de beni artık çehren tanıyorsunuz, biliyorum.
Yolculuk arkadaşı olalım mı?
Vardığımızda biriniz de beni uyandırın be.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

boş gezenin hoş kalfası


Mesela ben şu an boşum.
Hep düşünürdüm biraz zamanım olsa bloga ne güzel yazar da yazarım, daha çok zaman ayırırım, oh içerik pezevengi olurum diye.
Acı gerçek şu ki öyle bir dünya yok.
Bir kere yaydınız mı yayıyorsunuz, hastalık gibi, elimi kaldırmaya üşeniyorum o derece yani.
2 haftada bir haber girsem sağlığıma duacı olacak blog. Yazık oluyor.
Şimdi de şöyle düşünüyorum, boştayım, yayıyorum, halbuki bir işe girdiğimde düzene girecek hayatım. Daha çok yazacak konu bulacak, daha çok önem vereceğim.
Bakalım çalışmaya başladığımda yeni mazeretim ne olacak, sürekli sallıyorum seni blog, afedersin.
(dilin olsa küfredersin, biliyorum)

16 Temmuz 2009 Perşembe

power tuşuna bastıktan hemen sonrası


msn, friendfeed, gmail, facebook, twitter, hotmail
şu dönemde hayatımın önem sırası bu.
gerisi de öte beri işte.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

insanlar ikiye ayrılır; dans edebilenler ve edemeyebilenler


şimdi neden böyle yazdım
çünkü dans edemeyenler eksik değil, sadece edemeyebilirler
olabilir yani
herkese verilmemiş bu özellik, napalım
ben dans edemiyorsam, benim suçum mu ulan!
edememe hakkımı kullanıyorum ben.
sinirlenirim böyle

i love pekiştirme takısı


memlekete, aile evine gitmek güpgüzel
sabahtan akşama gecelikle dolaşıp kıçımı kaşıyorum
tüm gün discovery'de ki anlamsız mühendis programlarını izliyorum
hayat bomboş ve bu haliyle şapşahane

30 Haziran 2009 Salı

olmuyor işte


biyolojik saatiyle iş saati uymayanlara yeni bir iş yasası çıkarılsın.
insaniyet namına.

28 Haziran 2009 Pazar

biz ki saftık, bizi çevre bozdu


hayattan çok şey mi bekliyoruz?
esnaf olsam, dükkanımın önüne sandalye koyup otursam...
kariyer diye altına girdiğim bir ton stresin, hırsın, çalışmanın puff olup uçması...
hayatın bayram olması...